En ürkütücü afetlerden biri depremler. Bize doğanın güçlerini hatırlatırlar. Depremin ortaya çıkmasını önleyebilecek bir gücümüz yok, ama yaşananlardan öğrenmemiz gerekenler var.
Bilinmeyenden korkulur. Depremlerin zamanını bilmediğimiz için korkmalıyız. Ancak deprem ortaya çıktığında bize ne kadar zarar vereceğini tahmin edebilirsek ve bunun için yeterli önlemin alınmış olduğunu bilirsek biraz korkumuz azalabilir.
Depremlerle gelen tehlikeleri bilmek bizi daha güçlü kılar. Afete gerektiği gibi hazırlanmak, rasyonel görev dağılımları yapmak, yaşayan ve dirençli organizasyon şemaları oluşturmak bilinmezi azaltır; güçlendirir bizi.
Doğa bizim önümüzdedir her zaman. Onunla uyumlu olmaktan başka çare yok. Ona direnmenin fayda getirmeyeceğini, onunla uyumlu olmaktan başka çaremizin olmadığını biliriz içten içe. Doğa öğreticidir de bir yandan. Afetlere nasıl hazırlık yapacağımızı yine doğadan öğreniriz.
Depremler çevremizi değiştirir. İlk şokun ardından yaşanan fiziksel değişikliklerin neden olduğu diğer sonuçlar hızla ortaya çıkmaya başlar. Bu etkiler, orada yaşayan insanlar için uzun süreli ve hatta ölümcül olabilir. En büyük problemler depremlerin nüfusça yoğun bölgelerde ortaya çıkmasıyla görülür. Yaşamı sürdürmek gittikçe zorlaşır böyle alanlarda. Değişimi anlamak ve önlem almak, ardından adapte olabilmek hayat kurtarır.
*
Depremlerin çevresel etkilerini doğrudan ve dolaylı etkiler olarak sınıflandırabiliriz. Doğrudan etkiler yapılar, binalar, arazi üzerinde anında görülür. Zemin fayları, toprak kaymaları, su seviyelerinin değişmesi gibi… Tahribatın boyutunu depremin gerçekleştiği alanın özellikleri de büyük ölçüde belirler. Örneğin kıyı bölgeleri tsunami tehlikesi ve ardından büyük sellerle karşılaşabilirler. Arazi morfolojisinde büyük değişiklikler olabilir depremlerden sonra. Örneğin göller ortadan yok olabilir, yeni göller oluşabilir.
Dolaylı etkiler ise genellikle öngörülemeyen fakat çevre üzerinde uzun süreli problemler oluşturabilen etkilerdir. Tahrip olmuş fabrikalar, içme suyunun kirlenmesi, zarar görmüş su hatları nedeniyle oluşan çevresel kirlilik, parçalanmış gaz, elektrik ve yakıt hatları nedeniyle oluşan yangınlar bu sınıftadır. Açığa çıkan, çevresel ortamlara salınan ağır metaller tarımsal alanları yıllarca kirletmeye devam edebilirler.
Atık yönetimi ise başlı başına ele alınması gereken bir konudur. Binlerce bina artık moloz haline gelmiştir ve atık miktarının fazlalığı atık yönetim sistemlerinin kapasitesini aşmaktadır. Bu atıkların geri kazanılıp inşaat projelerinde geri kazanılmaları en uygun çözüm olacaktır. Ancak yüksek miktarlar atık yönetim birimlerinin işini çok zorlaştırmaktadır.
Ağır metal, atıksu, kanalizasyon, tıbbi ve radyoaktif madde gibi dökülmeler hava, su ve toprak ortamlarının kirlenmesine neden olacaktır. Ağaçsızlaşmış alanlarda toprak erozyonu problemleri ortaya çıkacaktır.
Depremler toprak kaymalarını ve pek çok zemin çatlağının oluşumunu tetikler. Yerleşimleri, altyapıyı, tarımsal alanları, ormanları ve su kaynaklarını tahrip eder. Depremlerden sonra zaman zaman gerçekleşen toprak kaymalarının sayısı da artar. Su kaynakları değişebilir, akarsuların akış rejimi bozulabilir. Bazılarından hiç su akmamaya başlayabilir. Bazı suyolları toprak kayması nedeniyle bloke olabilir. Bazı yeni suyolları oluşabilir. Temiz su ekosistemleri artan miktarda sedimentten dolayı etkilenir.
Orman örtüsü kaybı yaşanır depremler nedeniyle. Bu alanların tekrar dengeye gelmesi ve vejetasyonun oluşması yıllar alacaktır. İstilacı türlerin ortaya çıkması ve yeni ekosistemlerin oluşması muhtemeldir. Koruma altındaki alanların daha çok korunması gereklidir böyle zamanlarda. Bazı hayvanların da insanlar gibi depremde canlarını kaybettikleri, bazılarının yaşam alanlarını kaybettikleri unutulmamalıdır.
Tahrip olmuş binalardan büyük miktarlarda hafriyat atığı çıkar. Tehlikeli atıklar ve tıbbi atıklar çevresel ortamlara ulaşır. Elektrikli atıklar, laboratuvarlardan çıkan kimyasal maddeler, petrol ürünleri, kurşun ve cıva gibi ağır metaller. Bu emisyonlar uzun vadeli etkiler sunarlar. Bazı toksik bileşenler yeraltı sularına veya nehirler ulaşır. Acil durum kamplarında üretilen atıklar ayrıca yönetilmelidir.
Depremden sonra hijyen koşullarının uygun olmamasından kaynaklanan çeşitli hastalıklar ortaya çıkabilir. Su yollarının zarar görmesi, hava kalitesinin bozulması, gıda güvenliğinin tehlikede olması, atık ve sanitasyon problemi, bulaşıcı hastalık ve vektör kontrolü, radyasyon, yaralanmalar, acil durum hazırlıkları ve toksikoloji konularının ayrı ayrı ele alınması ve her biri için bir acil durum ve risk planlaması yapılması gereklidir.
*
Depremlerin etkileri hem anlık olarak hem de zaman içinde hissedilir. Fiziksel çevrede gerçekleşen problemlerin doğal çevre üzerinde de hem onarılabilecek hem de onarılamayacak izler bıraktığını unutmamak gerek. Gelişmiş dünya için büyük bir problem sayılmayan, can kayıplarının sınırlı düzeyde yaşandığı depremlere ülkemizin de yeterince hazırlandığı ve sonuçların yıkıcı olmadığı günlere kavuşabilmek dileğiyle.