1993 yılında, Almanya’nın Daimler Benz AG firması New York Borsası’nda hisselerini ilk kez listeledi. Aynı yıl, ABD muhasebe kurallarına göre 1,84 milyar Alman Markı civarında bir vergi sonrası kayıp açıkladı. Oysa Alman muhasebe kurallarına göre 615 milyar Alman Markı kazanç hesaplamıştı. Bu bir sahtekârlık raporlaması veya denetim yolsuzluğu değildi. Farklı muhasebe kuralları aynı yıl içinde aynı kuruluşa ait farklı bilançolar ortaya koyuyordu. Bu farklılıklar 2001’de Uluslararası Finansal Raporlama Standartları’nın (IFRS) oluşturulmasıyla ortadan kaldırıldı. Böylelikle finansal hesaplama ve raporlama uyumlu hale getirildi.
Günümüzde kurumsal raporlamada bir başka konu tartışılıyor. Bu sefer Sürdürülebilirlik veya ESG raporlaması denilen çevre, sosyal ve yönetişim konularını içine alan bir kurumsal raporlama sürecinin uyumlu hale getirilmesi gerekiyor.
Sürdürülebilirlik Raporlaması
Sürdürülebilirlik raporlaması gönüllü ya da zorunlu olarak şirketlerin finansal olmayan performansının şirketin dışıyla paylaşılması anlamına geliyor. En bilinen şekliyle çevresel, sosyal ve yönetişimle ilgili bilgilerin raporlanmasını ifade ediyor.
Yatırımcılar, kurumların krizlerden çıkıp çıkamayacağını değerlendirebilmek için sürdürülebilirlik uygulamalarına bakmaya başladılar. Müşteriler de satın alma kararlarında sürdürülebilirliği şart olarak koyuyor diğer taraftan. Bu ihtiyaca yanıt verebilmek için birbiriyle uyumlu sürdürülebilirlik ölçümlerine ve raporlama standartlarına ihtiyaç var. Belli büyüklükteki şirketler için sürdürülebilirlik raporlamasını hukuki bir sorumluluk haline getiren dolayısıyla değer zinciri ortakları için de fiili bir durum oluşturan yasal düzenlemeler kabul ediliyor.
Örneğin Kasım 2022’de Avrupa Birliği Konseyi, Kurumsal Sürdürülebilirlik Raporlama Direktifini (CSRD) kabul etti. Bu direktif, şirketleri sosyal ve çevresel etkileri konusunda kamuya karşı daha hesap verebilir ve şeffaf hale getirmeyi hedefliyor. 2024’te uygulamaya geçecek düzenlemeye göre, Avrupa’da iş yapan 50000’in üzerinde şirket daha sıkı sürdürülebilirlik raporlama standartlarına tabi olacak. 2021’de IFRS Vakfı, yeni bir standart oluşturma kurulunun oluşumunu duyurmuştu: Uluslararası Sürdürülebilirlik Standartları Kurulu (ISSB). Bu kurul hâlihazırda şirketler için finansal olmayan sürdürülebilirlik raporlaması standartları geliştirmeye çalışıyor.
Şirketler bundan sonra daha sıkı sürdürülebilirlik raporlaması zorunluluklarıyla karşılaşacaklar. Bu nedenle sürdürülebilir iş modellerine geçmeleri ve bunu raporlamaları gerekiyor. Daha önce gönüllü olan raporlama süreçleri ilk etapta listelenen büyük şirketler için zorunlu hale geliyor.
Finansal Önemlilik ve Çifte Önemlilik
Finansal önemlilik, şirketin finansmanı üzerinde etkisi olabilecek herhangi bir unsurun raporlanmasına işaret ediyor. Çifte önemlilik ise ani finansal etkinin ötesindeki kavramları, çevresel ve sosyal etkiye neden olacak hususları anlatmak için kullanılıyor.
Avrupa’da yasalaşan sürdürülebilirlik raporlaması çifte önemlilik esasına göre yapılmak zorunda. Yani raporda şu iki sorunun yanıtlanması gerekiyor: “Şirketin çalışmaları toplumu ve çevreyi nasıl etkileyecek?” ve “Şirketin çalışmaları sürdürülebilirlik meselelerinden nasıl etkilenecek?”
Diğer taraftan, Amerika tabanlı ISSB standartlarının temelini ise finansal önemlilik oluşturuyor. Finansal önemlilik üzerine yapılan eleştiriler, şirketin sosyal ve çevresel etkilerinin dışarıda bırakılması riskine işaret ediyor. Geçtiğimiz yıllarda haberlere yansıyan çok sayıdaki “yeşille aklama” skandalı, pek çok şirketin sürdürülebilirlik konusunda çok dar bir perspektife sahip olduğunu gösteriyor. Bu da bu şirketlerin “önemlilik” konusundaki perspektifinin darlığına işaret ediyor.
Kapsam 1, 2 ve 3 Emisyonları
Sürdürülebilirlik raporlamasında Kapsam 1, 2 ve 3 emisyonlarının raporlanması hususu da daha sıkı hale getiriliyor. Şirketler değer zincirlerine, özellikle tedarikçilerine dönerek karbon ayak izlerini sormaya başlıyorlar bu yüzden. Örneğin siz bir nakliye şirketiyseniz, sizin Kapsam 1 sınıfına giren karbon emisyonlarınız, müşteriniz için Kapsam 3 emisyonu olarak rapor edilecek. Sizin Kapsam 1 raporlamanız güçlendikçe, değer zincirinizdeki müşteriniz, Kapsam 3 raporlamasını güçlendirebilecek. Bu durumda pek çok şirket, kendi coğrafyasındaki yasalar gerektirmese bile, sıkı raporlama kurallarından kaçamayacak.
Bu nedenle şirketlerin özellikle “Çifte Önemlilik” prensiplerine göre stratejilerini oluşturmaları ve raporlarını buna göre hazırlamaları önem taşıyor. Yatırımcılar endüstriler için en yüksek standartlara göre değerlendirme yapacakları için, üreticilerin, henüz yasalaşmış olmasa bile en yüksek standarda göre sürdürülebilirlik dönüşümünü gerçekleştirmeye çalışmaları onları rekabette ileriye taşıyacak kuşkusuz.
Sürdürülebilirlik Raporlamasında Liderlik Yapmak
Sürdürülebilirlik raporlaması standartları sıkılaştıkça, şirket liderlerinin kendilerini yol ayrımında bulduklarını görüyoruz: Yönetmeliklere uyum sağlamak ancak sürdürülebilirlik raporlamasında yasal süreçlerin kesinleşmesini beklemek mi? Yoksa ortaya çıkmakta olan standartlara bir an önce uyum sağlayarak öncü bir rol üstlenmek mi?
Yasalara uyum sağlamak elbette ilk yapılması gereken… Ancak orada durmak ve ileri geçmekte acele etmemek pek çok fırsatın kaçmasına da neden olabilecek.
Daha Sürdürülebilir Olmak
Daha sürdürülebilir olmak bir dönüşüm gerektiriyor. Pek çok şirket sürdürülebilirlik dönüşümünü sadece belli bir dereceye kadar optimize edebilecek elbette. Örneğin tarımsal bir kuruluş su tüketimini, toprak kullanımını, pestisit uygulamasını ve emisyonlarını azaltabilir. Ancak iş modelinde ve üretim ve tüketim örüntülerinde sistemik bir dönüşüm gerçekleştirmedikçe, sürdürülebilirlik göstergelerinde büyük bir değişim göremeyecektir. Benzer bir tarımsal kuruluş dikey tarıma geçiş yoluyla iş modelinde çok büyük bir değişim yapabilir, bu da su tüketimini %95 azaltmasını, pestisit kullanımını sıfırlamasını, geleneksel yöntemlere kıyasla emisyonlarını %90 azaltmasını sağlayabilir. Böylelikle yatırımcının dikkatini daha fazla çekebilir.
Sadece karbon ayak izi hesaplama derdine düşmüş şirketlerin, aslında, yeni iş modelleri geliştirebilme, döngüsellik, ekosistem koruma ve doğal değerlere saygı gibi kavramları göz önünde bulundurarak yeni değerler oluşturmaya açık olmaları bu dönüşümde önemlidir.